Aralık 18, 2024

Hazreti Osman 577‘de Mekke‘de doğdu. Babası Affan, annesi Kureyzdir.
Anne ve baba tarafından soyu Abdülmenaf‘ta Peygamber Efendimizle (sav) birleşir.
Peygamber Efendimizin (sav) üçüncü halifesi ve O‘na iki defa damad olmakla şereflendiği için, iki nur sahibi manasına gelen “Zinnureyn” lakabıyla anılır.
Yaşarken Cennetle müjdelenen on kişiden biridir.
Hazreti Rukiyye‘den Abdullah isimli bir oğlu dünyaya geldiği için Ebu Abdullah künyesi ile tanınır.
Peygamber Efendimiz (sav) , kızı Rukiye‘ye diyor ki:
“Ey canım kızım! Osmana çok saygı göster. Çünkü Ashabım arasında, ahlakı bana en çok benzeyen odur”

Hazreti Osman, Peygamberimizin (sav) vahiy kâtiplerinden biriydi. Güzel yazar, güzel konuşur ve çok kuvvetli bir hatip idi.
Daima Kur‘an-ı Kerim okur, Ondan çeşitli meseleler çıkarırdı. Kur‘an-ı Kerim‘i hıfzı çok kuvvetli idi.
Namazda bir rekatta bütün Kur‘an-ı Kerim‘i okuyan dört kişiden biriydi. Hazreti Ömer‘in tayin ettiği bir heyet tarafından Hicretin 23. senesinde halife seçildi.
Hazreti Osman, hilm ve hayası ile meşhurdu. Marifet ilminde gayet mahirdi. O derece haya sahibi idi ki melekler dahi Ondan haya ederdi.
Hazreti Osman zamanında; Hazreti Ebu Bekir tarafından kağıt üzerine yazdırılan ve mushaf adı verilen Kur‘an-ı Kerim‘in ilk nüshasından, altı nüsha daha yazdırılarak çoğaltıldı.
Bu muhsaflardan; Medine, Mekke, Şam, Bağdat, Yemen ve Bahreyn‘e birer tane gönderildi. Bu bakımdan ona Naşirül Kur‘an, yani Kur‘an‘ın yayıcısı denilir.
Bu ilk yedi nüshadan günümüzde, bir tanesi Mekke‘de Kabe‘de, biri Kahire‘de Milli Kütüphane‘de, bir diğeri ise Özbekistan‘ın Taşkent vilayetindeki İslam Kütüphanesi‘nde korunuyor.

Hazreti Osman devrinde; Afrika‘nın kuzey kısımları, Kıbrıs adası, Anadolu‘nun içleri, Türkistan ve daha nice yerler İslam ordularının eline geçti. İslam‘ın sınırları çok genişledi. Onbir sene altı ay ondört gün halifelik yaptı. Hz. Osman‘ın son zamanlarında bazı iç karışıklıklar çıktı. Bunun sonunda hicretin 35. senesinde, 80 yaşında Kur‘an okurken şehid edildi.

Bir Hadis-i Şerifinde Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki:
“Her peygamberin cennette bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman‘dır” Diğer Hadis-i Şeriflerde ise şöyle buyuruyor: “Osmandan gök kubbedeki melekler bile haya ederler.”, “Bütün melekler benimle iftihar ederler. Ben de Osman Bini Affan ile övünürüm.”, “Osman‘ın şefaatı sayesinde cehennemi Hak etmiş yetmiş bin kişi hesapsız Cennet‘e girecek.” der.

Hazreti Osmanın ferâset sahibi olan bir teyzesi vardı. Onu ziyarete gittiğinde teyzesi ona dedi ki: “Yâ Osman! Sen öyle biri ile evleneceksin ki, bu kız, Peygamber (sav) kızı olacak” O zaman Peygamber Efendimize (sav) vahiy geldiğinden Hazreti Osman‘ın haberi yoktu. Onu da teyzesi haber verdi. Bunu duyan Hazreti Osman, her önemli meselede fikrini aldığı, Hazreti Ebû Bekir‘e koştu. Teyzesinin söylediklerini ona söyledi. O da: “Teyzen doğru söylemiş. Yâ Osman, Ben kendisinin Peygamber olduğuna inandığım, Hazreti Muhammed‘e (sav) götüreyim, sen de îmân et!” dedi. Beraber Resûlullahın (sav) huzuruna vardılar. Kelime-i şehâdet getirip, Müslüman oldu.

Bir gün; Resûlullah Efendimiz (sav) , istirahat ederken Hazreti Ebû Bekir içeri girmek için izin istedi. İzin verilip içeri girdi. Resûlullah Efendimiz (sav) hiç hâlini değiştirmedi. Sonra, Hazreti Ömer izin alıp içeri girdi. Yine hâlini değiştirmedi. Uzanmış vaziyette onlarla sohbet etti. Daha sonra, Hazreti Osman kapıya gelip içeri girmek için izin istedi. Peygamber Efendimiz (sav) oturdu. Hazreti Osman‘ı bu şekilde kabûl etti. Hepsi gittikten sonra Hazreti Âişe annemiz sordu: “Babam Ebû Bekir ve Hazreti Ömer içeri girdiklerinde hiç hâlinizi bozmadınız. Fakat Hazreti Osman içeri girince, oturdunuz. Bunun sebebi nedir?” Efendimiz (sav) şöyle cevap verdi: “Meleklerin hayâ ettikleri bir kimseden ben nasıl hayâ etmem” dedi

Mescid yaptığı için hakkında ayet nâzil olan Hazreti Osman, 12 sene hilâfet makamında kaldı. Cesûr idi. Hiçbir felâket karşısında sarsılmazdı. Bunun için halîfeliği çok başarılı geçmişti. Bilhassa halîfeliğinin ilk yılları, İslâm târihinin altın yılları olmuştu. Devrinde birçok yerler fethedilmişti. Horasan, Hindistan, Mâverâünnehir, Kafkasya, Kıbrıs adası ve Kuzey Afrika‘nın birçok yerleri, O‘nun devrinde İslâm topraklarına katılmıştı.

Yahûdîler ve diğer İslâm düşmanları, Müslümanları birbirine düşürmek için el birliği ederek gece gündüz çalışıyordu. Bunların elebaşılığını da Yemenli bir Yahûdî olan, Abdullah ibni Sebe oldu. Mısır‘da fitneci kimseleri başına topladı. Kurduğu bir teşkilâtla, câhil ve başıboş Mısır kıptîlerini dünyalık şeylerle kandırarak, çapulcu alayı meydana getirdi. Onüç bin kişilik bu çapulcu takımı, Medîne‘ye kadar yürüyüp Halîfeyi indirmek istediler. Hazreti Osman‘ın evini kuşattılar. Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin ve Hazreti Talhâ, Hazreti Osman‘ın kapısında nöbet tutuyorlardı. Hazreti Osman, evini saran âsîler, onu Kur‘an okurken şehid ettiler. Kur‘an sayfaları kana bulandı.

Müslümanlar, Medîne‘ye hicret ettikleri zaman, su sıkıntısı vardı. Rûme kuyusundan başka içilecek su yoktu. Bu kuyu da bir Yahûdîye âit idi. Yahûdî, Müslümanları zor durumda bırakmak için, kuyudan her zaman su vermiyordu. Verdiği günlerde de çok yüksek fiyatla sattığı için herkes alamıyor, fakir Müslümanlar çok sıkıntı çekiyorlardı. Hazreti Osman, kuyuya talip oldu. Yahûdî, Müslümanların mecbûren bu kuyuyu satın alacaklarını bildiği için, ödenmesi mümkün olmayan bir fiyat istedi.

Hazreti Osmansa, şöyle bir teklifte bulundu: “Kuyunun yarı hissesini bana sat. Birgün sen, birgün ben kuyuyu işletelim.” Teklîf Yahudi‘nin çok hoşuna gitti. On iki bin dirheme kuyunun yarı hissesini verdi. Kuyunun başında bir gün Yahûdî, diğer gün Hazreti Osman durup, su veriyorlardı. Yahûdî yine yüksek fiyatla suyu satıyor, Hazreti Osman ise bedava olarak veriyordu. Müslümanlar, sıra Hazreti Osman‘a geldiği vakit, o günün ihtiyaçlarını aldıkları gibi, ertesi günün ihtiyaçlarını da doldurup gidiyorlardı. Dolayısıyla ertesi gün Yahûdîye gelen olmuyordu.Yahûdî oyuna geldiğini anladı. Daha sonra Yahûdi ucuz bir fiyatla diğer yarısını da Hazreti Osman‘a sattı.

Peygamber Efendimiz (sav) , iki kızını da O‘na vermişti. önce Rukkiye, Hazreti Osman‘a nikâh edildi. Rukiyye, Bedir savaşından sonra vefât edince, Peygamberimizin (sav) diğer kızı Ümmü Gülsüm de Hazreti Osman‘a nikâh edildi. Bu bakımdan ona, Peygamberimizin (sav) iki kızıyla evlenme nimetine kavuşmuş olduğu için, iki nûr sahibi manâsına “Zinnûreyn” denilmiştir. İkinci kızı da vefât edince Resulullah Efendimiz (sav) ; “- Bir kızım daha olsaydı, onu da Osman‘a verirdim” buyurmuştur. İkinci kızını verdiğinde, Hazreti Osman‘ı bir hayli övmüştü. Düğünden sonra kızı dedi ki: “- Ey benim gözümün nûru babam! Hazreti Osman‘ı bir hayli övdünüz. Buyurduğunuz kadarmış.” Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (sav) kızına buyurdu ki: “- Ey benim kızım! Osman‘dan gökteki melekler bile hayâ ederler. Osman‘a çok saygı göster. Çünkü, ashâbım arasında, ahlâkı bana en çok benzeyen odur.” dedi.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir