İslam’ın henüz gelmediği, Hristiyanlığın ise tam anlamıyla bozulmadığı bir dönemde, Roma İmparatorluğu putperest bir inanca sahipti. Fakat içlerinde, İsevi’ler olarak bilinen, Allah’ın birliğine inanan gerçek Hristiyanlar vardı. Roma, İsevi’leri eski inançlarına döndürmek için acımasızca baskı uyguluyordu. Çoğunu çarmıha geriyor ya da ateşte yakarak öldürüyorlardı. İnananlar arasında zayıf ve fakir kimseler çoğunluktaydı; fakat zengin ve üst makamlarda bulunan, fıtratı bozulmamış insanlar da mevcuttu. İşte bu imanlı gençlerden bir grup, tarihe Ashab-ı Kehf olarak geçti.
Bu gençler, Roma İmparatorluğu’nun önemli makamlarında yer alıyorlardı ve iman etmişlerdi. Ancak, zulümden korunmak için imanlarını gizli tutuyorlardı. Romalılar putlara kurban adarken, gençler gizlice törenlerden kaçıyordu. Günün birinde, halk büyük bir telaşa kapıldı: Roma İmparatoru şehri ziyaret edecekti. Şehre geldiğinde, putlara karşı olan hiç kimsenin kalmasını istemeyen Vali, İsevi’lere karşı baskıyı daha da artırdı.
Bu baskı ve zulme rağmen, Ashab-ı Kehf’den bir genç, Hakkı haykırma vaktinin geldiğine inanıyordu. Cesaretini topladı ve İmparatorun önüne geçip şu sözleri söyledi: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; ondan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız. Yoksa kesinlikle yanlış bir şey dillendirmiş oluruz.” (Kehf Suresi, 14. Ayet)
Bu yiğitçe sözler, diğer gençleri de cesaretlendirdi. Hepsi birden ortaya çıkarak inançlarını Roma’nın ileri gelenlerinin önünde haykırdılar. İmparator, bu gençlerin cesareti karşısında küçük düşmüştü. Etrafındakiler, gençlerin hemen öldürülmesini istedi. Ancak İmparator, bu gençlerin ölümüyle onları kahraman yapacağını biliyordu. Bu yüzden, onlara üç gün mühlet verdi.
Bu mühlet içerisinde işkenceler, eziyetler yapıldı; fakat gençler asla inançlarından vazgeçmedi. Sonunda şehirden kaçmaya karar verdiler. Rablerine tevekkül ederek, yanlarına Kıtmir adında bir köpek alıp Encülüs Dağı’ndaki bir mağaraya sığındılar. Onları yakalamak isteyenler mağaraya girdiklerinde büyük bir korku yaşadılar. Allah, Ashab-ı Kehf’i 300 yıl boyunca o mağarada uyuttu.
Yıllar sonra, gençler uyandırıldığında yalnızca bir gün ya da biraz daha fazla uyuduklarını düşündüler. İçlerinden biri, gizlice şehre gidip yiyecek almaya karar verdi. Ancak şehre vardığında, her şeyin değiştiğini fark etti. Putperest tapınakların yerini kiliseler almış, halk tek bir yaratıcıya inanıyordu. Genç, bir fırına girip ekmek almak istediğinde, elindeki para yüzünden dikkat çekti. Çünkü bu para, yüzyıllar öncesine aitti.
Bu durum hemen yetkililere bildirildi ve genç, gerçeği o zaman anladı. Onlar bir gün değil, yüzyıllar boyunca uyumuşlardı. Allah, onları halkın ahirete olan imanını pekiştirmek için uyandırmıştı. Yeniden dirilişin mümkün olduğunu gösteren bu olay, halk arasında hızla yayıldı. Mağaraya gelen binlerce insan, Ashab-ı Kehf’i görmek için akın etti. Bu olayla birlikte, halk ahirete ve yeniden dirilişe olan inancını güçlendirdi.
Son olarak, Ashab-ı Kehf mağaraya geri döndü ve Allah’a dua ederek secdeye kapandılar. Allah, onları tekrar uyuttu. Onların hikayesi, Allah’ın kudretini ve insanlara olan rahmetini gösteren bir ders olarak tarihte yerini aldı.
Bu hikaye, ümitsizliğe kapıldığımız zamanlarda bile Allah’a güvenmemiz gerektiğini bize hatırlatır. Ashab-ı Kehf ve onların cesareti, Hak galip geleceği günlere olan inancımızı diri tutmamız gerektiğinin en büyük örneğidir.