İstanbul’un fethedileceğini Peygamber Efendimiz (sav) Hendek Harbi sırasında müjdelemişti. Hendek kazılırken, Müslümanlar büyük bir taşa rastladılar. Ashab-ı Kiram, bu taşı kıramayınca Efendimiz’den yardım istediler. Peygamber Efendimiz, “Bismillah” diyerek taşa vurdu ve taş paramparça oldu. Taşın üç parçası, üç farklı istikamete sıçradı. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “Bizans, İran ve Mısır fethedilecektir.”
Ayrıca, Bizans hakkında tekrar buyurdu: “Bizans mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, fetheden ordu ne güzel ordudur.” Bu müjde, Müslümanların kalplerinde bir umut ve azim ateşi yaktı.
O andan itibaren, asırlar boyunca tüm Müslümanlar, gece gündüz çalışarak Bizans’ı fethetmek için çaba sarf ettiler. Her fetih, o müjdeyi gerçekleştirmek için bir adım oldu. Müslümanlar, bu hedefe ulaşmak için büyük mücadeleler verdiler.
Fatih Sultan Mehmet, çocukluk yaşlarından itibaren Bizans’ı fethi için yetiştiriliyordu. Başta hocası Akşemseddin olmak üzere Molla Hüsrev ve Molla Gürânî, bu yolda Sultan Fatih’e hem destekçi hem de rehber olmuşlardır. Bu nedenle Sultan Fatih, İslam tarihini çok iyi biliyordu ve Batı’yı da iyi tanıyordu. Babası zamanında İstanbul’un muhasarasına katılmış, büyük dedesi Yıldırım Beyazıt’ın İstanbul muhasarasını titizlikle incelemişti.
İstanbul’u fethetmek için üç şeyin gerekli olduğunu çok iyi biliyordu. Birincisi, devletin iç bünyesinin sağlam olması; ikincisi, Bizans’ın dışarıdan yardım almasının engellenmesi; üçüncüsü ise surları aşabilmek için teknik bakımdan üstünlük sahibi olunmasıydı. Bu nedenle Sultan Fatih, Bizans’ın yardım almasını engellemek için Rumeli Hisarı’nı dört ay içinde tamamladı.
Rumeli Hisarı’nın projesini Sultan Fatih, öyle bir şekilde çizmiştir ki yukarıdan bakıldığında “Hazreti Muhammed” yazıldığı görülmektedir. Altı bin işçinin gece gündüz çalıştığı bu muhteşem eserde, “Mim” harflerinin olduğu yerde kuleler, “Ha” ve “Dal” harflerinin olduğu yerde ise istihkâmlar yer almıştır. Bugün, Otağtepe sırtlarından Rumeli Hisarı’ndaki “Hz. Muhammed” tasarımı çıplak gözle bile fark edilebiliyor.
Sonunda, bu azim ve kararlılık, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle sonuçlandı. Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip oldu. Bu tarihi başarıyı gerçekleştirdiğinde, Peygamber Efendimiz’in müjdesi bir gerçek olmuştu. İstanbul, artık Osmanlı’nın gözbebeği olmuştu ve o gün, tarihe altın harflerle yazıldı.