Kavurucu çölün ortasında üç genç yorgun argın ilerliyorlardı,
Bu gençler Peygamber Efendimiz (sav) torunları Hasan, Hüseyin ile amcalarının oğlu Abdullah idi. Mekke’ den Medine’ ye dönüyorlardı. Çöl ortasında yiyecek ve içecekleri tükenmişti. Çokta acıkmış ve susamışlardı ve yüce Allah’ a sığınarak yollarına devam ediyorlardı.
Biraz ilerde çölün bittiği yerde bir çadır farkettiler. Dizlerindeki son dermanıda kullanarak çadıra zar zor ulaşabilmişlerdi. Çadırdan her halinden fakir olduğu bir yaşlı kadın çıktı ve ona selam vererek:
-İçecek bir şeyiniz var mı teyze? diye sordular.
Kadın onlara sevgi ile baktı ve çadırın içinde serin bir yer göstererek; buyrun oturun hele önce bi’ dinlenin dedi. Yaşlı kadının bu daveti hoşlarına gitti ve oturup dinlendiler. Hz Hüseyin Efendimiz tekrar yaşlı kadına sordu:
-İçecek bir şeyiniz yok mu teyze?
Kadın tebessüm ederek Hz Hüseyin ve Hz Hasan’ a dönerek:
-Bir keçim var.
Onlar kadının ne demek istemediğini anlamamışlardı. Yaşlı kadın hızlı bir şekilde dışarı çıktı ve biraz sonra elinde bir bakraç süt ile tekrar geri geldi ve elindeki sütü onlara ikram etti. Hz Hasan ve Hz Hüseyin’ in susuzlukları giderilmişti ve bu defa da aç olduklarını hissetmeye başladılar. Yaşlı kadına dönerek:
-Teyze karnımızda çok aç acaba yiyecek bi’ şeyiniz varmı ? diye sordular.
Yaşlı kadın yine tebessüm ederek;
-Bir keçim var. dedi ve hızlı bir şekilde çadırdan dışarı çıktı.
Fazla sürmeden keçisinin boynuzlarından tutup çadırın önüne getirdi. Çadırın içindeki Hz Hüseyin ve Hz Hasan’ a seslendi;
-Eğer bana yardım ederseniz, bu keçiyi hemen burada kesip yiyebiliriz. dedi
Hz Hüseyin ve Hz Hasan şaşkın şaşkın bir birlerine bakarak, kalkıp yaşlı kadının keçiyi kesmelerine yardım ettiler ve keçiyi afiyetle yediler.
Hz Hasan ve Hz Hüseyin’ in artık yaşlı kadının yanından ayrılma ve yola devam etme vakti gelmişti. Her ikiside vedalaşmak için yaşlı kadının elini öperken:
-Teyze biz Haşimoğullarındanız. Eğer Medine’ ye yolunuz düşerse mutlaka uğrayın dedi ve oradan ayrıldılar.
Onlar yola koyulup gittiler ve kadının kocası biraz sonra çadıra geldi. Baktı bakındı ama keçiyi ortalık göremedi ve hanımına sordu. Yaşlı kadın ne olduysa her şeyi tek tek anlattı. Adam duyduklarına inanamadı ve karısına şakın bir ifade ile bakarken, oturup kara kara düşünmeye başladı. Yaşlı kadına:
-O keçiden başka hiç bir şeyimiz yoktu, bunu sende biliyorsun, şimdi ne yapacağız? diye sordu
Karısı biraz daha sakindi ve beyini teselli etmeye başladı ve kocasına eğilerek:
-Allah darda kalanları mutlaka görür. Onlar gibi asil ve nur yüzlü insanları ağırlamak bize nasip oldu. dedi
ve peygamber torunları olduklarını bilmeden. Allah gönderdi o misafiri bize diye tüm her şeyini onlara ikram etti.
Aradan aylar geçti ve yaşlı kadın ile kosasının yolu bir gün Medine’ ye düşmüştü. Alış veriş için şehrin pazarına doğru yürüyorlardı ve önlerini birden genç ve güler yüzlü birisi kesti. Bu Hz Hasan’ ın tam kendisiydi. Yaşlı kadını tanımış ve ona selam vermişti.
-Beni hatırladın mı teyze? diye sordu Hz Hasan
Yaşlı kadın uzun uzun baktı Hz Hasan’ ın yüzüne ve hatırlayamayınca Hz Hasan açıkladı:
-Uzun zaman önce üç kişi sizin çadırınıza gelmişti. Onlara süt ikram etmiş ve tek servetiniz olan keçinizi kesip onlara ikram etmiştin. İşte ben onlardan biriyim dedi Hz Hasan.
Anlatıları dinledikten sonra onları hatırlayan yaşlı kadın çok mutlu oldu onunla karşılaştığına ve Hz Hasan’ a:
-Tabi ya sen o hayırlı ve nurlu misafirlerdensin. dedi
Hz Hasan onları evine götürdü ve onlara bir çok yemek ve içecek ikram etmekle beraber çok iltifatlarda bulundu. Onları uğurlamak üzereyken bir yerden borç alıp onlara 1.000 dirhem gümüş ve 100 koyun hediye etti. Ardından yanlarına bir adam verip onları Hz Hüseyin’ in yanına gönderdi. Hz Hüseyin Efendimiz’ de tıpkı abisi gibi onları güler yüzle karşıladı. O da 1.000 dirhem gümüş ile 200 koyun borç alıp onlara hediye etti. Ardından onları, o gün yanlarında olan amcalarının oğlu Abdullah’ ın yanına gönderdi. Abdullah’ta aynı ilgiyi onlara gösterdi ve evine davet etti. Abdullah yaşlı kadın ile yaşlı adama dönerek:
-Hasan ve Hüseyin’ e uğradınız mı? diye sordu. Kadın:
-Evet. Onlar ne kadar cömert insanlarmış, bize bir sürü koyun ve gümüş dirhem hediye ettiler. dedi
Abdullah derin bir nefes alardı ve biraz buruk bi’ sesle:
-Keşke önce bana gelmiş olsaydınız? dedi. Onlar Sevgili Peygamberimizin (sav) torunlarıdır. Dünya malına önem vermezler ve mutlaka borç altına girip size koyunları ve dirhemleri o şekilde vermişlerdir. dedi
Kadın ile kocası onların kim olduklarını öğrenince, Allah’ ın bu nimeti için çok sevinip şükrettiler. Tam kalmak üzere Abdullah’ ta onlara 2.000 dirhem ile 400 koyun hediye etti ve yaşlı kadın ile kocasını güler yüzle uğurladı. Böylede yaşlı kadın ile yaşlı adam 4.000 dirhem gümüş ve 700 koyunla yani büyük bir servet ile çadırlarına geri döndüler. Peygamber Efendimizin (sav) sevdiklerine yapılan küçük bir yardımın karşılığını daha dünyada iken böyle bir servet ile aldılar.
Kim bilir ahirette ne gibi mükafatlar ile karşılaşacaklar.